Geçen akşam eve geldiğimde, kızımın montu ve beresi holün ortasında yerde duruyordu. Ben de anında, içimden çıkan “anne Zeynep” rolümle, “Eşyalarını hep yere atıyorsun Derin” dedim. Onun bana cevabı da geç gelmedi: “Atmıyorum, koyuyorum anne!”
Bu cevap karşısında beynimden vurulmuşa döndüm. Evet, demek ki onun dünyasında eşyalarını atmıyordu, yere koyuyordu ve iki kelime arasında dağlar kadar fark vardı. Çocuklarla iletişimde algılarımız çok farklı çalışıyor. Algılar farklı çalışınca, kendimizi ifade ediş şeklimizde değişiyor. Ama işte bütün sır da burada yatıyor. Kendimizi nasıl ifade ettiğimizde!
Kendimizi ifade ederken, duygularımızın tuzağına düşüp, yargılayıcı, küçümseyici, etiketleyici ve eleştirel bir tavır takınınca mesaj asla yerine ulaşmıyor. Ulaşmadığı gibi, çocuğumuzla çok daha büyük krizlere sebep oluyor. Bir kelime, amacını aşıp, çok başka yerlere gidebiliyor. Yani biz söylüyoruz ama çocuğumuz duymuyor. Peki yok mu bunun doğru bir yolu?
Sihirli formül
Sihirli formül öncelikle sorunun kime ait olduğunu bulmak. Yani sorun çocuğun mu yoksa ebeveynin mi? Bu neden önemli? Çünkü çoğu zaman anne-babalar çocuğun olan bir sorunu, kendi sorunu gibi sahipleniyor. (Örneğin ödev yapmak) Benim örneğimde, eşyaların ortalıkta kalması benim sorunum, kızımın değil. Benim için dağınıklık olan şey, onun için değil. Benim gözüme batan şeyleri, o fark etmiyor bile. Peki bu durumda ne yapmalıyım? Olumlu bir şekilde kendimi ifade etmeliyim. Yani:
Davranış (suçlama içermeyen tanımı) + Duygu + Etki
Eve gelir gelmez çocuğumu etiketlememin ve “eşyalarını hep yere atıyorsun” dememin altında bir duygu var aslında. O da kızgınlık. Peki neden o manzarayı görünce kızıyorum? Çünkü eşyalarını ben toplamak istemiyorum. Kendi sorumluluklarını bilmesini istiyorum. Evin ortak alanlarında ayak altında eşyaların olmasını istemiyorum. Yani evde işbirliği benim ihtiyacım aynı zamanda. Peki o bu ihtiyacımın farkında mı? Hayır. Çünkü ona ihtiyacımı ve ihtiyacım karşılanmadığında bende olan etkisini söylemedim hiç. Onun yerine sinirli ve tahammülsüz bir tavırla, yargılayıcı bir iletişim kullandım.
Sağlıklı bir iletişim kurup, sonuca ulaşmak için yapmam gereken neydi?
Davranışı dürüstçe tanımlamam: montunu ve beresini dolabına değil, holdeki halıya koyması.
Duygum ne: Kızgınlık.
Bendeki etkisi ne: Evde herkesin eşyalarını toplamak zorunda kalmam.
Peki bu durumda kendimi ifade ediş şeklim nasıl olabilir:
“Eşyalarını dolabına koymak yerine hole bıraktığın zaman sinirleniyorum çünkü evdeki vaktimi eşya toplamaya ayırmak istemiyorum. Ortak alanlarda herkesin kendi eşyalarını kaldırmasına ihtiyacım var.”
Bu cümle kulağınıza nasıl geliyor? Herhangi bir yargı var mı? Etiketleme, aşağılama, emir verme, nasihatte bulunma var mı? Yok. Sadece davranışının bende yarattığı duyguyu ve etkisini söylüyorum ona. Bu sayede çoğu zaman günlük basit dialoglar, krize dönüşmeden, çözüme kavuşuyor. Üstelik çocuk da duygularını, ihtiyaçlarını söylemeyi öğreniyor.
Bu tabii ki bir matematik formülü gibi her probleme işlemiyor. Bazen krizler çok farklı nedenlerden olabiliyor. Anne-babaların kendilerini ifade edecek tahammülleri kalmamış oluyor. Sorun her zaman ebeveynin değil bazen her iki tarafın da oluyor. Ama anne-baba olmanın zorluğu da burada zaten. Kişiye, zamana, duruma göre değişmesi. Yine de denemeye değer.