Normalleşmeyle birlikte hayatımıza yeniden bir kutuplaşma nedeni girdi. Maske takıp, sosyal mesafe kurallarına uyanlar ve uymayanlar. Elbette sürecin en başından beri tüm kurallara uyan, evde kalan ve normalleşme ile birlikte bireysel sorumluluk alıp, sadece kendi hayatını değil, tüm insanların sağlığını düşünen, minimum sosyalleşen ve sosyal mesafe kurallarına uyanlar, tüm bunları ihlal edenleri anlamıyor. Daha da kötüsü, öfke duyuyor. Öyle ki, sosyal medyadaki öfke ve eleştiri bombardımanı nedeniyle, iş yerine bile giderken saklamak zorunda hissediyor insan kendini. Madalyonun diğer tarafı ise son derece rahat. Ülkenin farklı yerlerinden gelen görüntülerde, bırakın sosyal mesafeyi, çoktan maskeleri bile attı insanlar. Kahvehanede maskesiz oturan amcaya mikrofon uzatılınca, “Amaaan… Üç günlük dünya, nasılsa öleceğiz” diyebiliyor mesela. Sağlık Bakanı ve bilim insanları nazik nazik her gün uyarıda bulunsa da, tüm tarihi korku, baskı, yasak ve yaptırımlarla dolu insanımız ne yazık ki ancak dayaktan (!) anlıyor. Darbeler, siyasi suçlar, gözaltında kaybolanlar, kim vurduya gidenler, toplu kıyımlar, şiddet ve daha niceleri… Birileri bir şey demiş ve o yapılmış. Ötesini sorgulamayı kimse düşünmemiş çünkü düşünen susturulmuş. Bu travmaların izlerini silmek ne mümkün.
Ne yazık ki genetik kodlarımızda kurallara sıkı sıkı uymak ve daha önemlisi, kurallara ihtiyaç duymadan toplumsal bakış açısıyla sorumluluk almak diye bir beceri yok. Kurallara uymanın öneminden en çok bahsedenimiz bile, işine gelmediği durumlarda, o kuralları esnetmeyi kendinde hak görür. Bana göre, iki dakika işi var diye, başkasının arabasının arkasına park etmeyi kendinde hak gören ile sokakta, pazarda, toplantıda “Çok bunaldım, iki dakika maskemi çıkardım, bir şey olmaz” diyen arasında bir fark yok.
Kimse anlaşılmadan değişmez!
İşte tam da bu nedenle, şunu biliyoruz ki karşı taraf, yani beğenmediğimiz kesim, eleştirmekle, küfürle, hakaretle ve öfke duyarak değişmiyor. Kimse anlaşıldığını hissetmeden değişmiyor. Karşı tarafta değişmesini istediği şey için, insanın önce kendisini değiştirmesi gerekiyor. Çünkü ancak ‘olma’ hali ile karşı tarafa mesaj gönderebiliyoruz. Ondan sonrası ise bizden çıkmış oluyor. Karşı tarafın bu mesajı almaya kapasitesi ve niyeti varsa alıyor. Yoksa zaten olmuyor ve değişim de gerçekleşmiyor.
Evet, sevgili dostlar! Bu işin şakası yok. Ölüm kalım meselesi dediğimiz şey tam da bu işte. Ne kutuplaşmak için kendimize bir alan yaratalım, ne birbirimize sayıp sövelim, ne de sorumsuzca maskeleri ve sosyal mesafeyi hiçe sayalım. Lütfen ama lütfen biraz daha dişimizi sıkalım ve birlik olup, bu illetten beraber kurtulalım. İş birliği yapmak zorundayız. Başka çaremiz yok. Ya birlikte kurtulacağız ya da topluca dibi boylayacağız. Anlaşsak da, anlaşamasak da, en azından şimdilik, iş birliği yapmak zorundayız!
ZEYNEP İŞMAN