Dün neredeyse 9 hafta sonra, kızımla birlikte dışarı çıktık. Çocuklar için sokağa çıkma yasağının dört saatliğine kaldırılmasını duyduğundan beri, dışarı çıkmayı bekliyordu. Açıkçası içimden bir ses, “Gerek var mı ki? Biraz daha evde kalabilir aslında. Ne yapsak acaba?” diye pek çok soru sorsa da, onu kaygılandırmak, cesaretini kırmak istemediğim için dışarı çıktık. Elbette her çocuk farklı. Bazı çocuklar da, ebeveynleri çıkalım demesine rağmen, dışarı çıkmak istemedi. Bu çocuğun mizacı ile çok ilgili. O nedenle çocuğumuzu tanımak ve mizacına uygun bir dille, korkutmadan, sakin ve güven veren açıklamalar yapmak gerekiyor. Hazır olmayan çocukları zorlamamalı ama evdeki konfor alanlarını da biraz bozmak gerekiyor.
Çıkmadan önce neler yapıp, neler yapamayacağımızı konuştuk. Maske takması gerektiğini, artık yeni bir düzen ve kurallar olduğunu anlattım. Kalabalık yerlere gidemeyeceğimizi söyledim. Oturduğumuz mahallede biraz yürüyüş yaptık, yapabileceği seçenekler arasından dondurma almak istediğini söylemişti. Sosyal mesafe kurallarına uyarak, açık olan mahalle dondurmacısından dondurma aldık. Sonra ormana gidip, biraz yürüyüş, biraz oyun ve biraz da bitki topladıktan sonra eve döndük. Bence haftada bir izinler, yavaş yavaş esneyerek, yeni düzene alışma provası yapmak açısından çocuklar için iyi oldu.
İnsanlar pandemi varken neden alışveriş yapar?
Dün Alışveriş Merkezleri ve Yatırımcıları Derneği’nden yapılan açıklamaya göre, pazartesi günü Türkiye genelinde 1 milyon 226 bin kişi alışveriş merkezlerine giriş yapmış. Normalde bu rakam günde 6,5 milyon imiş. Ama dün giriş sayısı yüzde 23 olmasına rağmen, cirolarda yüzde 40’lara yakın bir oran yakalanmış. Geçen ay Çin’de mağazalar açılmaya başladığında da, lüks segmentteki markaların, tarihin en büyük cirosunu yaptığına dair haberler vardı. Bu konuyu, “İnsan denen varlık çok acayip. Bu dert arasında bile alışveriş yapmaktan geri kalmıyor.” diye açıklamak yeterli olmaz. Bu ve bunun gibi konulara sosyolojik açıdan bakmak gerekir. Sosyal Psikoloji insanı anlamak için harika bir bilim dalıdır. Yaptığımız pek çok eylemin ardında, hayatta kalma güdüleri var. Alışveriş yaparak da, ‘hayattayım’ mesajını kendimize hatırlıyor olabiliriz. Buradaki tek fark, bazı insanlar ‘hayatta kal’ mesajı ile bizi sürekli uyaran ilkel beyin bölgesini daha çok geliştirir, bazı insanlar genetik ya da çevresel faktörlerden ötürü geliştiremez. Olaya geniş bir çerçeveden bakmak gerekli diye düşünüyorum.
Çocuklar da içsel motivasyon ile dışsal motivasyonun farkı
Kızım birinci sınıfa başladığından beri (geçen eylülden) piyano çalıyor. Henüz yolun çok başında ancak öğretmeninin de desteği ile epey ilerleme kaydetti. Tam ‘ne de güzel çalmaya başladı’ dediğimiz noktada, koronavirüs hayatımıza girdi ve evlere kapandık. Uzaktan piyano dersleri yapmaya başlasalar da, yeni başlayan 7 yaşında bir çocuk için hiç kolay değil ve motivasyonu ciddi oranda düştü. Son günlerde sıklıkla prova yapmasını, parçaları tekrar etmesini hatırlatıp duruyordum. Geçen hafta anneler günü öncesinde, bir sürpriz yapmaya ve Beatles’ın en sevdiğim parçası “Hey Jude”u öğrenip, bana çalmaya karar vermiş. Benim tek bir hatırlatmama yapmama gerek kalmadan, neredeyse her gün odasına kapandı ve bu parçayı çalıştı. Büyük bir heyecanla öğretmeni ile görüşmeler yaptı. Kendi planını kendisi belirledi ve anneler gününde bu parçayı çaldı. Kendi kararı ile hareket ettiği, emek verdiği ve koşulları zorladığı için, aldığım en güzel anneler günü hediyesi idi. Bu bana çocuklarda içsel ve dışsal motivasyonun farkını hatırlattı. İçsel motivasyonu sağlamak için, çocuğun ilgisi, yeteneği, çalışma isteği, uygun koşullar, verimli ortam ve aile desteği gerekiyor. Buradan da anlayacağımız gibi, koşulları ve desteği sağlayabiliriz ama gerisi çocuğa kalmış!
Ne yapsak?
Mayıs ayı çilek ve dut zamanı. Pek çok çocuk da bu meyvelere bayılır. Hormonsuz ve doğal olanını bulabilirseniz, mutfağa girip çocuklarla çilek reçeli ya da çilekli veya dutlu turta yapabilirsiniz. (Alerjisi olanlar başka meyve tercih etsin tabii!)
ZEYNEP İŞMAN