“Öğretmen öğreten değil, birlikte öğrenen olmalı”
Yasemin Hoca ile tanıştığım ilk gün çok eskilere, ilkokula başladığım güne gittim. 5,5 yaşında, çekingen olarak tanımlanabilecek ama bir o kadar da okula başlamak isteyen bir çocuktum. Bugün olduğum insan olmamda emeği çok büyük olan sevgili ilkokul öğretmenim beni sarıp sarmalamış, sonsuz sevgisi ve şefkatiyle tüm endişelerimi gidermişti. Hatta yaşamım boyunca bilgiye, öğrenmeye bu kadar değer vermemde etkisi çok büyüktür.
İşte Yasemin Hoca ile konuşurken, içimde bir yerlerde bu duygular ayaklandı. Aynı güven, sıcaklık ve minnet duygusunu hissettim. Çünkü konuştukça anlıyorum ki, en büyük hedefi öğrencilere öğrenmeyi sevdirmek. Bunun da ancak sevilen bir öğretmenle ve okul ortamıyla olacağına inanıyor.
Yasemin Pakkan yaşamının 43 yılını eğitime ve öğrencilerine adamış, kendi alanında efsane bir öğretmen. Bugüne kadar hem pek çok devlet okulunda hem özel okullarda binlerce öğrenciye öğrenme ortağı olmuş. Öyle ki, “öğretmenliği öğrencilerimden öğrendim” diyor. Meslek sahibi olup, yurt içinde ve yurt dışında farklı pozisyonlarda çalışan öğrencileri hala kendisiyle görüşüyor.
“Bu ülkeye bir borcum var”
43 yıllık birikimini aktarabilmek, hala ilk günkü heyecanı ile çocuklarla buluşmaya devam etmek ve bu ülkeye bir borcu olduğuna inandığı için bir okul açmaya karar vermiş. Şu günlerde 2018-2019 Eğitim-Öğretim yılında yeni açacağı okulunun heyecanı ile yaşayan Yasemin Hoca ile doğru okul seçiminden, verimli öğrenme nasıl olura kadar pek çok konuda konuştuk. Söylediklerinin anne-babalar hatta eğitimciler için yol gösterici olacağına inanıyorum.
- Anne-babalar okul seçerken nelere dikkat etmeli sizce?
“Okul seçiminde tamamen ekibin seçilmesinden yanayım”
Bu konuda yıllardır yüzlerce soru aldım inan. Çocuğu ve aileyi tanırsam cevap vermem daha kolay oluyor. Ancak hiç tanımıyorsam bir yorum da bulunmak zor tabi. Her çocuğa göre bir okul olamaz. Okulun her çocuğa uygun olması gerekiyor. Eskiden en yakın okul en iyi okul diye bir şey vardı. Ben buna katılmıyorum çünkü İstanbul şartlarında artık her yer uzak. Evinize yakın bir yerde trafiğe takılıp saatlerce bekleyebilirsiniz. O nedenle bir kere çok uzak okul diye bakmayalım. Okuldan beklentimize bakalım.
Okulların yerleri, binaları ve fiziki koşulları elbette ki önemli ama buna çok da takılmamak gerekli. Yani süse püse, vitrine çok da aldanmamalı. Hiçbir fiziki imkanı olmayan ama muhteşem öğrenciler yetiştiren okullar var.
Okul seçiminde tamamen ekibin seçilmesinden yanayım. Birincil olarak çocuğunuzu kime teslim ettiğiniz önemli. Okul bir yaşam yeri. Bütün gün okuldalar. O nedenle orada sıfır hata olmalı. Servis şoföründen, ablaya, yemek personelinden, hizmetlisine kadar çok önemli. Öğretmen en son. Tabii ki ondan çok beklentimiz var. Güvenlik çok önemli. Çevresinde neler olduğu önemli. Az da olsa açık alanı olması, az da olsa yeşilliğinin olması önemli.
İkinci önemli konu okulun kadrosunun öğrenmeye açık olması ve sürekli eğitim alması. Kendini ve bakış açısını yenilemesi. Tüm bunları yaparken de tevazu sahibi bir okul olması önemli benim için. Ne kadar talep görürse görsün, her çocuk özeldir ve aynı ilgiyi ister.
“Okul servisle başlar, bu nedenle servis personeli çok önemli”
Ben diyorum ki, bir okul sahibinin en önce yapması gereken şey servis şoförleri ve ablalarla görüşmek olmalı. Okul, çocuk servis aracına bindiği an başlıyor. Ve onlar bizim okul dışındaki güvendiğimiz, çocuklarımızı emanet ettiğimiz insanlar. Ben kendi okulumda düzenli olarak servis personeli ile toplanıyorum. Beklentilerimi aktarıyorum. Eğitimler aldırıyorum.
- Okulda öğretmen kadrosu nasıl olmalı?
Ben öğretmenim, kimseden öğrenecek bir şeyim yok bakış açısına sahip öğretmenler olmamalı. 43 yıllık eğitimciyim, kendimi hala öğrenci gibi hissediyorum. Öğrenmeye açık öğretmenler olmalı. Dünya gelişiyor, değişiyor. Öğreten değil, öğrencilerle birlikte öğrenen olmalı. Nasıl yapılıyor sen de bana anlat demeli çocuğa. Öğrenen okul, öğrenen öğretmen seçimi yapmalıyız. Çocuğa deneyimleten, yaşatarak öğreten, merak eden öğretmenler olmalı.
- Veliler düşük gelirlerine rağmen, çocuklarını özel okullara vermek için sıkıntı çekiyorlar?
Bu da beraberinde farklı sorunlar getiriyor. Bütçeleri kısıtlıysa lütfen iyi öğretmeni olan devlet okulu araştırsınlar. İnanın öğretmenlerin, velilerin insiyatif aldığı çok da iyi devlet okulları var. Dediğim gibi önemli olan öğretmen ve okul kadrosu. Aileler fedakarlıklar yapıyorlar ama aile bütçesini de göz önünde bulundurmak şart.
- Verimli bir öğrenme nasıl olur?
Merak uyandırarak olur. Örneğin elektrik konusunu işliyoruz. Çocuğun gördüğü, hissettiği ihtiyaçtan yola çıkıldığında öğrenme daha kalıcı, verimli olur. Sınıftaki lambanın ışığı nasıl, nerden geliyor? Haydi takip edelim. Duvardaki kablolar, binadaki sigorta, mahalledeki trafo, şehir dışında yüksek gerilim hatları ve barajlar gibi. Öğrenme, konuyu açacak ilginç birkaç cümle ile sonucu onların bulmasını sağlamaktır. Ezber buz üzerine yazı yazmaktır. Boşuna bir uğraştır.
- 17 Mayıs Okul Dışarıda Günü idi. Açık havada eğitimi desteklediğinizi her zaman söylüyorsunuz, bunun eğitime katkısı neler?
Öğrenme ortamını sınıfla sınırlandıramayız. Fırsat eğitimi her yerde ve her zaman yapılabilir. Öğretimi sınıf duvarlarının arasına hapsettiğimizde yaşam alanı olan okulu değerlendirmemiş oluruz. Doğada ve açık havada öğretim çok daha keyifli ve kalıcı olur. Öğretmenliğe başladığım ilk yıllarda günün yarısını bahçede geçirirdik. Özelikle yazma etkinliğine gerek duyulmayan derslerin tamamını hava koşulları uygun ise çimenlerde yapardık. Akademik dersler arasında on dakika bile olsa bahçe oyunları, yarışmalar düzenlerdik.
Dünya öğrenmeyi kalıcı ve kolay bir hale getirmek için uğraş veren eğitim bilimcilerle dolu. Bu konuda öğretmen eğitimleri vererek öğretmenleri sınıf dışına alıştırmamız gerekiyor. Deneylerimizi bahçede yapabiliriz. Çamurlu suyun içindeki planktonları yerinde gözlemleyebiliriz. Kurbağanın başkalaşımını her gün izleyebiliriz. Mevsimleri, mevsimlere göre bitkilerin ve hayvanların değişimlerini gözlemleyebiliriz.
- Çocuğa sorumluluk nasıl kazandırılır?
Yapabileceği işleri ellerinden almayarak. Kendi işini kendisinin yapması konusunda fırsat yaratarak. Yatağını kapatabilir, tabağını mutfağa taşıyabilir, kurabiyeye şekil verebilir. Çorabını kendi giyip, giysilerini katlayabilir. Ona ihtiyacınız olduğunu hissettirmek çok önemli. Yardım istemeliyiz ondan. Yardım etmenin yüceliğini, kendine yetmenin sağladığı özgüveni hissetmeli. Toplumumuz kız çocuklara sorumluluk vermede daha cesur. Lütfen her iki cinse de sorumluluk verelim.
Yasemin hocanın anlattıklarından kısa kısa notlar:
Çocuğun okuldan hangi duyguyla geldiği size ipuçlarını verir
Veliler çocuklarının okuldan eve nasıl geldiklerine baksınlar. Mutsuz, bıkkın, yorgun mu geliyor? Bazısı hala enerjik oluyor ve o günü heyecanla anlatıyor. Bazısı elinde kocaman bir kitapla geliyor ve merakla onu incelemeye başlıyor. Bunlar anne babalar için çocuğun okulu sevip sevmediğine dair en büyük ipucu.
Biz okulların görünüşüne çok takılıyoruz
Gittiğim yurt içi, yurt dışı her yerde mutlaka okul binalarını gezmeye çalışırım. Mesela Avrupa’da pek çok okulda akıllı tahta diye bir şey yok, sıralar, masalar son derece basit. Çocukların yerde oturma bölümleri var. Mutlaka kütüphaneleri ve okuma alanları var ve hiçbiri düzenli değil. Gördüm ki, biz içerikten çok görünüşe takılıyoruz. Binaların ne kadar modern, ne kadar şık, teknolojik, bakımlı olduğu ile ilgileniyoruz. Oysa ki önemli olan okulun kadrosunun niteliği. Öğretmenin de velinin de öğrenmeye açık olması çok önemli
Öyle öğretmenler biliyorum ki, çocuklara bu okul çok pahalı, sen bu okula layık değilsin diyen. Böyle bir şey olamaz. Böyle bir söylemle o çocuğun ruhuna nasıl zarar verdiğinin farkında bile değil. Bunlara tahammülüm yok. Öğretmen de, veli de çocukla birlikte öğrenmeye, dinlemeye açık olmalı.
Yaramazlık diye bir şey yok
Çocukları yaramaz diye etiketlemeyi son derece yanlış buluyorum. Yaramazlık diye bir şey yok bence. Merak var. Çocukla aynı frekansta olursak yaramazlık falan da olmaz. Çocuk bir şey yaptığında siz de dahil olun ona. Çocuklarla konuşurken onları incitmemeli. O zaman her şey normale dönüyor.
Okul-veli arasında denge olmalı
Eskiden müdürün odasına önümüzü ilikleyip, titreyerek girerdik. Artık böyle değil. Okullar çok değişti. Çocuğa ve veliye saygı arttı. Ama burada da denge çok önemli. Velilere kapılar sonuna kadar açık. Veli her zaman dinlenmeli. Ama bu veli de her şeye karışabilir anlamına gelmemeli. Baskısız, yaptırımsız, otokontrolle yaşanan bir okul mümkün. İlkokul ve lise ayrı olmalı
Yuva ve ilkokulun çok büyük olmamasından yanayım. Büyüdükçe aynı kalitede eğitimi vermek güçleşiyor. Okul öncesinde binalar küçük olmalı, bolca yabancı dil ve aktivite olmalı. Lisenin de ayrı olması gerektiğini düşünüyorum. Lise başka bir dünya. İlgi alanları, hayata bakışları farklı. O nedenle aynı kampüste olmamalı. Aynı bünyede bulunması okulu akademik olarak zayıflatıyor çünkü lisede başarı ve sınav kaygısı oluyor.
Zeynep İşman
İletişim Uzmanı/ Ebeveyn Koçu
zeynep@birliktebuyuyoruz.com
https://www.instagram.com/birliktebuyuyoruz/