Doğal ebeveynlik, bağlanma ve mindfulness eğitimleri ve oyun terapileriyle pek çok ailenin yoluna ışık olan psikolog Nilüfer Devecigil ile oyunun önemini konuştuk.
Nilüfer Devecigil, pek çok anne-baba gibi bana da şifa olan bir terapist. İki yıl önce oyun terapilerini yaptığı odasına girdiğimde, oyun oynamaya dair bildiğim her şey yerle bir oldu ve sıfırdan başladım. Peki ebeveynler olarak oyun oynamakta neden zorlanıyoruz? Oyunun önemi ve gücü ne? Oyun oynamayı bilirsek ne kazanırız? Doğduğumuz andan itibaren oyun oynamayı bilen varlıklar olduğumuzu söyleyen Devecigil, “Çocukların başarılı, kendine güvenen, sosyal yetişkinler olmaları için oyun oynayacak zamanlar yaratmalıyız. Oyun bir zaman kaybı değildir” diyor.
– Çocuk gelişimi için oyun neden bu kadar önemli?
Oyun çocuğun dilidir ve daha doğduğu andan itibaren başlar. Çocuklar başka türlü iletişim kurmayı bilmezler. Çocuğun kendini ifade edebilmesi, sinir sisteminin gelişimi, dış dünyaya uyumlanabilmesi, ilişki kurabilmesi, ebeveynine güvenli bağlanabilmesi için oyun çok önemlidir. Biz farkında olmadan, “Ah canım burdayım, hanimiş, burnu burda” gibi söz ve hareketlerle çocuğa uyumlanıyoruz. Sonra bunlar yavaş yavaş diyaloğa dönüyor, ayaklarını öpmek, fış fış kayıkçı, ce-ee oyunu… Bunlar gelişim süreçleri içerisinde çocuğun ebeveyninden ayrılmayı, kendi kendini sakinleştirmeyi, geçişleri öğrenmesi açısından inanılmaz değerli. Eğer ebeveynlerimiz bizle oynamadıysa, yapamıyoruz. Ama bunu öğrenebiliriz. Emzirirken bile ilişki ve oyun var. “Çok mu acıkmış kuzum” diyoruz, o sırada karnı acıkmış ve sinir sistemi uyarılmış bebeğimizin farkında olmadan sinir sistemini sakinleştiriyoruz.
– Günümüzde sokak oyunlarının yerini oyun merkezleri aldı, bunların etkileri neler?
Spontan yani kendiliğinden oyunu mahvettik. Çocuğu hep yapılandırılmış şeylere sokuyoruz. Aktiviteler, kurslar spontan şeyler değil. Doğal oyun kalmadığı için bugün pek çok çocukta regülasyon problemi yaşıyoruz. Sokak oyununda doğal olarak regülasyonu pratik ederdik. Yaratıcılık, öğrenme, dikkat becerisi doğal oyunlarla öğrenilirdi. Ama şimdi kapalı kapılar altında, bilgisayar başında ya da oyun ablalarıyla söyleneni yapmayı pratik ediyor. Sonra da diyoruz ki bu çocuk neden sıkılıyor, oturamıyor bir türlü. Çünkü hareketsiz oturma müthiş bir regülasyon becerisi gerektirir. Bir travma yaşamış ve hiç spontan oyun oynayamamış çocuklar problemli yetişkinler oluyor. Ama tabii travma yaşamış çocuğun spontan oyun oynamasını da beklemiyoruz.
– Duyu bütünleme bozukluğunun bu kadar çok olmasında bunun bir etkisi var mı?
Hiçbir şeyin tek bir nedeni olamaz. Ama mesela bebekler artık yüzükoyun yere konmuyor. Battaniye falan koyuyorlar. Onu yapma bunu yapma, oyun alanı yaratamıyoruz sonrasında da duyusal alanlarda sorun yaşıyoruz. Teknolojiyi çok kullandırarak bu hakkı çocukların elinden alıyoruz. Oyun oynamadığı için duyusalı gelişmiyor. Can sıkıntısı ile başa çıkamadığı için regülasyonu gelişmiyor. Hepsi birbiri ile bağlantılı.
– Ebeveynler doğal oyun oynamakta zorlanıyorlar ama?
Oyunun anlamını bilmek çok önemli değil. Çocuk etraftaki her şeyi oyunla pratik ediyor. Sürekli oyunla bir şeyler anlatıyor bize. Anlattığı şeyi anlamasak da anlatmasına izin vermek inanılmaz değerli. Diyelim ki annesinin işe gitmesinde zorlanıyor. Kendi anne oluyor, annesi bebek. İşe gidiyor ve annesine ağla diyor. Ebeveynin yapacağı şey, ağlamak ve çocuğun duygusunu hissettirmek. Ama ebeveynler çocuğu sakinleştirip öğreten pozisyona geçiyor. Ya da çocuk oyunda kötü şeyler yapıyor, yalan söylüyor diye ebeveyn korkuyor. Halbuki oyunda öğrenmeye, deneyimlemeye çalışıyor. Oyunun içerisinde güç çocukta ve ben ebeveyn olarak sadece çocuğumun bana verdiği rolü oynamalıyım. Müdahale edince çocuk hiçbir şey anlatamıyor.
– Oyun oynamakta zorlanmanın üstesinden nasıl gelebiliriz?
Güvenli bağlanma, çocuğun ebeveynin gözlerinde istendiğini ve sevildiğini hissetmesidir. Eğer oyunda sınır koymazsam o sevgiyi hissedemiyor çocuk. Ebeveyn olarak sistemim ne kadar izin veriyorsa, oyun zamanını çocuğumla planlayabilirim. Her hareketimin, günü kurtarmasına değil, uzun vadede neye hizmet ettiğine bakmalıyım. İçine stres koyduğum her şey çocuğa sorun olarak geri dönüyor. Diş fırçalaması için devamlı hadi hadi dersem davranışı değiştiremem ama yavru aslanın sırtıma atlaması ve diş fırçalama avına çıkmamız kadar eğlenceli ve başarılı bir şey olamaz. Ebeveynler genelde “Ben oyuncu değilim” diyor. Zaten olmasınlar, oyuncu olan çocuktur. Sadece oyun oynamaya izin versinler. Hiç fikir bulamıyorlarsa evde komik danslar, en çirkin olma gibi doğaçlama bir sürü şey var. Çok büyütmemeliyiz gözümüzde. Eve gelir gelmez çocuğumla 3 saat oynayacağım diye bir şey yok.
– Oyun oynamanın yaşı var mı?
Ergenliğe kadar doğal oyun kapasitesi var. Terapide 11-12 yaşa kadar kullanılıyoruz. Ergenlikte bile sessiz sinema, dans gibi araçlarla devam ediyor. İnsanın kendi çocuğuyla oyun oynaması hiç kolay değil. Hele ki ebeveynim benle oyun oynamadıysa çok zor. Orada da kendine şefkat vermek önemli. Kendi oyun oynama kapasitemi bilip ona göre planlayabilirim. Biz bunu becerdikçe, çocuklarımız kendi çocukları olduğunda bunu baştan becerebilecek.
“Stresle baş etmeyi öğretiyor”
– Ce-ee ve saklambaç sinir sistemi için önemli mi?
Bebeklikten itibaren oynanmaya başlayan ce-ee oyunu ile çocuklar ebeveyninden ayrılmayı ve sonra buluşmayı öğreniyor. Sinir sistemimiz hayata geldiğimiz andan itibaren esnek halde başlamıyor. Dışardan gelen uyaranlarla ve ilişkilerin içinde öğreniyoruz esnetmeyi. Saklanma anında çocuk strese giriyor, heyecanlanıyor sonra yeniden sakinleşmeyi yaşıyor. Oyunla sinir sistemini regüle etmeyen çocuk büyüdüğünde sınav stresi, meslek seçimi, ilişkiler, depresyon vs ile baş edemiyor.
ZEYNEP İŞMAN