Uyku, her daim ebeveynlerin gündemindeki ilk 5 konudan biri çünkü pek çok anne/baba için sıkıntılı ve içinden çıkılamaz bir konu. Uykunun çocukların bilişsel ve fiziksel gelişimindeki rolünü hepimiz biliyoruz artık. Büyüme hormonu özellikle gece uykusunda salgılanıyor ve yetersiz uyku algısal pek çok soruna yol açabiliyor. Beynin enerji deposu olan glikojen yenileniyor ve bağışıklık sistemi hücrelerinin üretimi artıyor.
İşte belki de bu yüzden uyku konusu biz anneler için hep bir stres ve baskı unsuru.
Her 2 çocuktan birinde uyku problemi var
Uyku bu kadar önemliyken, ebeveynler de çocukları bol bol uyusun isterken, özellikle erken çocukluk döneminde yaşanan en büyük sorunların başında uyku geliyor. Her iki çocuktan birinde uyku problemleri görülüyor. Yeterli uyuyamama, geç saatte uyuma, sabah çok erken uyanma, gece uykularının bölünmesi, uyanıp tekrar uykuya dalamama, uyurgezerlik, kendi yatağında uyumak istememe, tek bir kişi ile uykuya dalabilme gibi sıralayabiliriz bu sıkıntıları…
Öncelikle şunun altını çizelim; her çocuğun gelişimi kendine özgüdür ve her konuda olduğu gibi uyku konusunda da her çocuk farklıdır. Biz yetişkinlerde öyle değil miyiz? Kimine ilk çocukluk döneminde 9 saat uyku fazla fazla yeter, kimi 12 saat uyumadan kendine gelemez. O nedenle mutlak bir doğru olduğuna inanmıyorum bu konuda. Ya da uyku eğitimi verilmeli mi, yoksa öpe koklaya mı uyutmalı, hangisi doğru hangisi yanlış gibi keskin görüşleri sakıncalı buluyorum. Bu her ebeveynin, her çocuğun mizacına göre, o anki sosyal ortama, duygusal ve fiziksel ihtiyaçlara ve niyetlere göre karar verilecek bir konu çünkü. Ama tabi ki ebeveynler olarak, çocuklarımızın sağlığı için kaliteli uyku alışkanlıkları kazandırmaya çalışmak görevimiz.
Kızım da uykuya dalmakta zorlanırdı
Söylemek istediğim asıl şeye gelecek olursak; uyku konusunda ben de sıkıntı çeken annelerden idim. Kızım Derin iyi uyuyan bir çocuktu ama uykuya dalma konusunda çok zorlanırdı. İlk zamanlar anne sütü ile uyuduğu için bu sorunun farkında değildim. Emer sonra da uyurdu. Ancak büyümeye başladıkça benim olmadığım geceler sıkıntı olmaya başlamıştı. Hele ki memeyi bıraktıktan sonra uykuya dalması dakikalar ve hatta saatler sürmeye başladı.
Karşılıklı ağlama krizleri
2 yaşına yaklaştığı dönemlerde, hatırlıyorum da sinirlerim iyice hassaslaşmıştı artık, işten döneceğim ve uyku zamanı gelecek diye saatler öncesinden strese girerdim. 20:00’da girdiğim odadan 22:30’larda çıkardım. Ne ev hayatım, ne eşimle ilişkim, ne de kendime ayırdığım zaman kalmıştı. Dayanacak gücüm kalmamıştı ve bunu çocuğuma da yansıtıyordum haliyle. Bazen uyuması için ona bağırıyor, uyuduktan sonra da hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. “Seni uyutmak istemiyorum artık” diye deli gibi bağırıp, ağladığım zamanları hatırlıyorum 2 yaşındaki çocuğa. Ve tüm bunlar her şeyi daha da zorlaştırıyordu giderek.
Başlamadan biten uyku eğitimi
Artık bir uyku eğitimi almanın zamanı gelmişti. Ve işte falanca tarz bize en uygunu deyip uygulamaya başladık. Öyle ya da böyle uyuyacaktı. Hepsi geçecekti. Sadece biraz ağlamasından hiçbir şey olmazdı. Uyumayı öğrenmek zorundaydı. Gözaltı morluklarım, laçka olan sinirlerim elbet düzelecekti. Uyku eğitiminin 3. günü Derin yatağından atladı ve kolu çıktı. Tam da 2. yaş gününde. Bu tabi ki bizim için uyku eğitiminin bittiği gün idi. Ve her şey eskisinden de kötü olmuştu. Başa değil, sıfırın altında eksilere dönmüştük.
Daha fazla dayanamayıp terapi desteği almaya başladım. Bir sorunumuz var, nasıl çözeceğiz diye başladığım süreç, aylar boyunca sürdü ve bana öyle büyük faydaları oldu ki hiç bitsin istemedim.
Önce kendine şefkat
Ve bu süreçte şunu fark ettim: Uyku meselesi benim için yapılacaklar listesine atılacak bir tik idi. İşten geleceğim, çocuğumla hasret gidereceğim, vakit varsa biraz oyun, sonra yemeğini yedir ve sonra uyuması gereken saatte uyut. Ama anladım ki ben tüm bunların içinde olamıyordum hiç, üstlerinden akıp gidiyordum bir su gibi. Uyumak için yatağa gittiğimizde, Derin’e kitabını hızlı hızlı bir an önce bitsin diye okurdum.
Gözlerinin içine bakıp, o kitabı keyifle, onu da işin içine katarak okuyamıyordum. Ya da masalını anlatırken, sırf çabuk uyusun diye kendim bile inanmadan ve söylediklerimi duymadan hızlı hızlı anlatıp geçiyordum. Saçlarını okşamam uzun sürdüğünde, daha çok sırtımı kaşı anne dediğinde vakit geçiyor diye sinirleniyor ve oflayıp puflayarak kaşıyordum sırtını. İçimde yükselen duyguların, beliren ihtiyaçların, vicdan azaplarının, sorgulamaların hiçbirinin farkında değildim, takıldığım tek bir şey vardı: bu çocuk şimdi uyumalı!
İşte ne zaman ki bu bilince sahip oldum. Ne zamanki bu sadece benim annelik görevimle ilgili değil anladım, varsın bazı geceler uyumasın, bazen geç bazen erken uyusun, bazen kısa bazen uzun sürsün ama ben bunu bu bilinçle, isteyerek, zorlanmalarımı anlayarak, önce kendime sonra çocuğuma izin vererek, hepsini kabul ederek yapmaya başladım. Ne zaman ki kitabı ben de eğlenerek, tiyatral yeteneklerimi de kullanarak okumak için biraz daha erken odaya girelim dedim. Ne zaman ki saçını okşamak ve koklamak bugünün büyüsü, yarın bunları istesem de yapamayacağım, kendine bu şefkati göster Zeynep, göster ki kızına da gösterebilesin dedim. Ne zaman ki bu işin sadece benim görevim değil, karı-koca paylaşmamız gereken bir sorumluluk olduğunu anladım. İşte o zaman uyku konusu sorun olmaktan çıktı. Bugün 5 yaşında ve yine o Amerikan filmlerindeki gibi anne/babasını öpüp, seni seviyorum diyen ve yatağına girip, 2 saniyede uyuyan çocuklardan değil. Ama en azından uyku öncesi savaş meydanı değil evimiz.
Sözün özü her şey önce kendine şefkatle başlıyor. Kendi çocukluğunda birileri seni başını okşayarak uyuttuysa şanslısın. Ama güzel bir uyku anın yoksa, bunu bilip, ihtiyaçlarını görüp, kendinle barıştığında ve ihtiyaçlarını dile getirip, yardım istediğinde geliyor çocuğuna vereceğin şefkatte…
Mışıl mışıl uyumalı günlere…