Bu hafta #önerdimgitti paylaşımım The Hunt (Onur Savaşı) filmi olacak. Bu filmi “Çocuk ve Suç” dersimde hocam önermişti. Gerçekten çok etkilendim. Çocuk istismarı, önyargılar, bir insanın hayatının nasıl bir anda tepetaklak olabileceği, çocuk gelişimi ve toplumsal linç konularında inanılmaz etkileyici mesajlar veriyor. Mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. Ama izlerken dikkat, insanın nefesi kesiliyor‼
öğrenmek
Dün kütüphanemi karıştırırken, geçen yaz tek solukta okuduğum bu kitaba denk gelmem tesadüf olamaz! Neye niyet, neye kısmet. O zaman bu haftaki önerim; tiyatro tarihinin en etkili ve önemli oyunculuk hocalarından Stella Adler’in “Aktörlük Sanatı” kitabı olsun. Marlon Brando ve Meryl Streep gibi efsane oyuncuların hocası Adler şöyle demiş bir bölümde: “Kimse sizin yaptığınıza onu siz yaptığınız sürece ulaşamaz. O zaman yapın onu. Yapabileceğinizin en iyisine ihtiyacımız var, bedeninizle ve sesinizle yapabileceklerinizin en iyisine. Kimseyi taklit etmenize gerek yok, çünkü bu yapabileceğiniz ikinci en iyi şey olur. İkinci en iyi de en kötüden daha iyi değildir.” 💪🏻
İnsan davranışlarının temelini, karşılanmış ya da karşılanmamış ihtiyaçlar oluşturur. En temel ihtiyaçlarımızı, fiziksel ve sosyal ihtiyaçlar olarak ikiye ayırabiliriz ki ben sosyal ihtiyaçlardan bahsedeceğim. Sevgi (sevme ve sevilme) ihtiyacı, ait olma (kabul görme) ihtiyacı ve ifade etme ihtiyacı bunlardan bazıları.
Özellikle küçük çocuklar, ihtiyaçlarını dile getirmeyi bilmedikleri için, farklı davranışlarla dışarı yansıtırlar. Gerçi biz yetişkinlerin de bu konuda iyi olduğumuz söylenemez! Mesela kızınızın, yeterli beslenmiyor olmasının nedeni, sizin yaptığınız yemekleri sevmemesi ya da size gıcıklık yapması değil, fazla kilolu olduğunu düşünüp, okuldaki arkadaşları tarafından kabul görmeye çalışması olabilir. Erken yaştan itibaren çocuklara ihtiyaçlarını ifade etmelerini öğretirsek, davranışlarını anlamlandırmamız da daha kolay olabilir.
Peki herkesin aynı anda bir ihtiyacı olduğunda ne yapacağız? Sonuç illa çatışmaya dönmek zorunda mı?
Öncelikle çatışmadan korkmak, kaçmak anlamsız. Çünkü yaşamın olduğu yerde çatışma da vardır. Üstelik sağlıklı çatışmalar, ilerlemeyi ve yeni fikirleri sağlar, ilişkileri geliştirir.
Ben dinlenmek istiyorum, çocuğum oyun istiyor
Ailede sorun olan konulara önce ihtiyaç çatışması mı, yoksa bir tarafın isteğini diretmesi mi diye bakmak, çözüm bulmayı kolaylaştırabilir. Örneğin, işten eve geldiniz. Çok yorgun ve halsizsiniz. Kısa bir süre sessizliğe ve ayaklarınızı uzatıp, kafanızı boşaltmaya ihtiyacınız var. Çocuğunuz ise tüm gün sizi beklemiş. Enerji dolu. Ve sizinle vakit geçirip, oyun oynamaya ihtiyacı var. Böyle bir durumda, sonuç genelde ne olur. Ya çatışma yaşanır ya da bir taraf kendi ihtiyacını göz ardı etmek zorunda kalır. Yani her koşulda mutsuzluk.
Peki sonu mutlu biten ihtiyaç çatışması olur mu?
Olur.
İlk adım; her iki tarafında ihtiyacının olduğunu fark etmek ve kabul etmekle başlamak.
İkinci adım; karşılıklı ihtiyaçları ifade etmek. (Çocuğun yaşı küçük ise ihtiyacını onun adına biz ifade edebiliriz.) Çocuğa karşı dürüst ve açık olmak.
Üçüncü adım; mevcut durumu, koşulları analiz etmek. (Eve geldim, saat 19:00. Ben dinlenmek istiyorum, çocuğum oyun istiyor, akşam yemeğini hazırlamalıyım, uyku saatini geçirmeden yatmalı gibi)
Dördüncü adım; en kolay çözülebilecek ihtiyacı öne almak ve bunda hem fikir olmak. (Ne oynayacağımıza karar verip, o hazırlık yaparken, dinlenmek için 15 dakika izin istemek veya oyun için süre koymak ve sonra dinleneceğimi söylemek gibi)
Beşinci adım; seçenekleri çeşitlendirmek. Yani farklı bir bakış açısı getirmek. (Örneğin, yemeği hazırlarken bir oyun geliştirelim mi? Müziği açalım, mutfak bir restoran olsun ve biz de şefler. Zamanla yarışıyor olalım ve hızlıca yemekleri hazırlayalım ne dersin? gibi…)
Sonuç; ihtiyaçları karşılanan iki taraf ve mutlu son.
Peki tüm bu süreç ne işimize yarayacak?
Her iki tarafın da ihtiyaçlarının karşılanmasına destek olmayı,
Demokratik bir aile ortamı yaratmayı,
Çocuğun da ihtiyaçlarını rahatlıkla ifade etmesini sağlamayı,
Çocuğun size güvenini pekiştirmeyi,
Her iki tarafın da kendini önemsenmiş hissetmesini,
Çocuğun farklı çözüm önerileri getirme kapasitesinin artmasını sağlayacak.
Denemek isteyenlerin, yorumlarını merakla bekliyorum…
Bugün bir milat olsa ve kendine şu soruyu sorsan, cevabı ne olurdu?
“Çocuğumla ilişkimde neyi farklı yapsam, bazı şeyleri değiştirebilirim?”
Eksikliğe değil var olana odaklanmak
Bu soruyu kendime sıklıkla sorarım. Ama bunu neleri beceremediğim, neleri eksik yaptığım ya da yapamadığımı görmek için değil, elimde olanları nasıl çoğaltabilirim, güçlü taraflarımı nasıl geliştirebilirim diye görmek için yaparım.
Çünkü zaten çevremizdeki tüm uyaranlar, neleri beceremediğimizi bize fazlasıyla gösteriyor. Eksikliklerimizi gözümüze sokuyor. Kültür olarak da hep elimizde olmayanlar için söylenip, sızlanmayı öğrendiğimiz için, kendimizi de başkalarını da yerden yere vurmak konusunda oldukça yetenekliyiz.
O nedenle sizden ricam, lütfen ebeveyn olarak güçlü yanlarınız neler sorun kendinize?
Herkesin farklı güçlü yanları var
Mesela kimimiz çok yaratıcıyız, çocuğumuzla acayip farklı ve eğlenceli aktiviteler üretiyor, oyunlar oynuyoruz. Kimimiz tam bir sevgi kelebeğiyiz, sabır ve şefkatle sarıp sarmalıyoruz çocuğumuzu. Kimimizin akademik tarafı çok güçlü, eğitim hayatında ideal bir rehberiz, kimimiz ise ondan daha çok iflah olmaz bir çocuğuz. Bazılarımızın çok geniş bir kabul alanı var, bazılarımızın ise dar.
Herkes her şeyi süper yapamaz, bazı konularda daha iyidir. Böyle bakınca kendine de acımasız olmayı bırakıyor insan.
Ayrıca sadece bizim değil, çocuğumuzun mizacı da onla olan ilişkimizi şekillendiriyor. Nelerden hoşlandığı, nelere ilgi duyduğu, sevgi dili, sevgiyi ifade edişi, yatkınlıkları, güçlü tarafları… Tüm bunların farkında olup, önce kendimizi sonra da çocuğumuzu tanımaya çabalayınca ve olmayana değil, olana odaklanınca, yukarıdaki sorunun cevabı da anlamlı oluyor.
Ödev Zamanı
Var mısınız bugünün ödevi çocuğunuzun değil, sizin olsun?
Bir kağıt ve kalem alın:
Sizi siz yapan değerlerinizi düşünün.
Güçlü yanlarınız neler?
Neye anlam veriyorsunuz ve neye anlam veren bir çocuk yetiştirmek istiyorsunuz?
Bunları ebeveynliğinizde nasıl kullanıyorsunuz ya da nasıl daha çok kullanabilirsiniz?
Çocuğunuz sizinle en çok ne yapmaktan hoşlanıyor?
Asla kabul edemem dediğiniz neler var?
Esnek olabileceğiniz noktalar neler?
Esneyebileceğiniz alanlar da krizleri başlamadan, çözebilir misiniz?
Duygularınızı çocuğunuza ne kadar anlatıyorsunuz?
Çocuğunuzu düşündüğünüz kadar, kendinizi de düşünüyor musunuz?
Sonra da çocuğunuzun mizacını düşünün.
Nelerden hoşlanıyor?
Sevgiyi nasıl kabul ediyor?
Size kendini nasıl ifade ediyor?
En çok hangi kelimeleri kullanıyor?
Öğrenme şekli nasıl?
İlgi alanları neler?
En çok hangi konularda çatışma yaşıyorsunuz?
İlişkinizde en çok zorlandığınız konularda sorun gerçekten kimde?
Neyi farklı yapsanız, ilişkiniz keyifli bir hal alır?
Tüm bunları yazıp üzerine bir süre düşünün. Kimseyle paylaşmanıza gerek yok. Kendinize sorun tüm bu soruları. Ve dürüstçe cevaplayın. Eminim pek çok farkındalık ve yapılacaklar listesi çıkacak.
Haydi o zaman, ödev zamanı…
Eşli yapılan bir dansa benzetiyorum ebeveyn-çocuk ilişkisini. Uyum sağlayamazsan ya ritim bozuluyor, ya biri birinin ayağına basıyor, ya eşlerden biri ya da ikisi düşüyor. Sonuç olarak o dans akışında devam edemiyor.
Ama önden biraz çalışıp, hareketleri öğrendiğinde ve daha önemlisi gözlerini kapayıp, müziğe kendini, aklını, kalbini, bedenini bıraktığında, uyum ve akışla birlikte keyif de kendiliğinden geliyor.
Zaman değişiyor, yaşam tarzları dönüşüyor. Dolayısıyla ebeveynlik biçimleri de çok değişti. Anne-babalar artık çok bilinçli ve öğrenmeye açık. Etrafta inanılmaz bir bilgi bombardımanı var ve sürekli yapılması ve yapılmaması gerekenler anlatılıyor. Hal böyle olunca da, anne-babalar (özellikle anneler) kendilerini hep doğruyu yapma, mükemmel olma baskısı altında ezilmiş hissediyor. Ama çok iyi, hatasız bir dansçı olmalıyım deyip, gece gündüz çalışan ama yaptığı dansın farkında bile olmayan, hissetmeden dans eden bir dansçı ile dansın mantığını öğrenip, büyük bir keyif ve tutku ile içinden geldiği gibi dans eden dansçı bir olur mu?
Doğru ve Yanlış,
Kime ve Neye Göre
Doğru ve yanlışın tek bir cevabı yoktur. Doğrularınız, yanlışlarınız, onaylayıp, onaylamadıklarınız yani kabul çizginiz; zamana, mekana, kişiye ve duruma göre değişir. Değişmeli. Çünkü esneklik, hayat kalitesini de beraberinde getiriyor.
Genel geçer kabul gören doğrular var mıdır? Elbette. Nedir bunlar? Ve ne anlama gelmezler? Birkaç örnek vereyim:
Normal doğum yapmak hem anne hem bebek sağlığı açısından çok önemlidir. (Doğru. Ama normal doğum yapamadım ya da korktum diye ayıplanmamı, küçümsenmemi gerektirmez. Hele anneliğimle ilgili etiketleme yapmak kimseye düşmez.)
Anne sütü bebek için faydalıdır. (Ama sütümün gelmemiş olması sağlıksız bir çocuğum olacağı anlamına gelmez ya da emzirmekten hoşlanmıyor olmam kötü bir anne olduğum anlamına hiç gelmez.)
Uyku, çocuğun zihinsel ve fiziksel gelişimi için kritik öneme sahiptir. (Çok doğru. Ama düzenli uyku alışkanlığı kazandıramadım diye dünyanın sonu geldi demek değildir. Uyutacağım diye katı kurallar içine girmem, kendime yabancılaşmam, çocuğumla iletişimsiz kalmam kadar kötü olamaz.)
Yoğun internet kullanımı çocuğun gelişimi ve ebeveyn-çocuk iletişimi için zararlıdır. (Doğru. Ama kontrollü bir şekilde çocuğuma ipad verdim diye ya da bir kafede çok bunaldım, 10 dakika eline telefon verdim diye kimse bana tu kaka yapamaz, anneliğimi de sorgulayamaz.)
Bu Herkesin Kendi Olma Yolu
Özetle, bu herkesin kendi yolu. Doğru yapma baskısı ve stresi bizi kendi yolumuzdan ve doğallığımızdan alıkoyuyor. Kimse anasının karnından anne ya da baba olarak doğmuyor. Ve söz konusu bir insan yavrusu. İnanılmaz bir hızla büyüyor ve gelişiyor. Tam bir şeyleri öğrendim derken bir bakıyorum kızım 5 yaşına gelmiş. Ve ben daha önce 5 yaşında bir çocuğun annesi olmadım. Dolayısıyla bu bilinmezliklerle dolu bir yolculuk. Esas olan temelinde sevgi, şefkat ve merakla bir çocuğun büyümesine tanıklık etmek ve hislerimize güvenmek.
Önce kendi sorularını cevapla
Ben kimim? Kim olmak istiyorum?
Bana ne iyi gelir?
Değerlerim neler? Ve bunları yaşatmak için neler yapıyorum?
Çocuğuma aktarmak istediklerim neler?
Bunlar için neler yapıyorum?
Yaratmak istediğim ne?
Eğer kafamızda bu ve benzeri soruların cevabını verebiliyorsak, en azından bir fikrimiz varsa çocuğumuzla ilişki de kendi doğallığında ve akışında ilerliyor. Tıpkı bir dans gibi. Onun ihtiyacı olduğunda ben devreye giriyorum, benim ihtiyacım olduğunda o devreye giriyor. Yoksa ikimiz birlikte düşeriz. Gözlerimizi kapatıyoruz ve müziği duyarak, aşkla dans ediyoruz.
@tubitak_bilim_cocuk kitaplarını biliyor musunuz? 3 yaş üzeri, 6 yaş üzeri ve daha büyük yaş grupları için de pek çok kitabı var. Mevsimler, canlılar, deniz altı, gökyüzü, toprak, bitkiler, duygular, bebekler gibi hemen her konuda bir çocuk kitabı var. Son derece basit bir dille, inanılmaz öğretici bilgiler yer alıyor. Okuyup, üstüne sohbet etmesi de çok keyifli🤗Çocuğunuzun kütüphanesinde mutlaka bulunsun derim😉
📌Her çocuğun doğuştan getirdiği, kendine özgü bir mizacı olduğu gibi, kendine özgü de bir sevgi dili var. 📌Hepimizin sevgiyi ifade edişi ya da algılayışımız farklıdır.
📌Bazen her şeyden çok sevdiğimiz çocuğumuz, onu sevmediğimizi düşünebilir. Çünkü sevgiyi gösterme ve hissetme şekli bizden farklıdır.
📌Kimi çocuk sevildiğini hissetmek için fiziksel temas, sarılma, öpme, kucaklama ister.
📌Kimi çocuk öpülmekten hiç hoşlanmaz ama kendisine ayrılan özel zamanların çokluğundan anlar sevildiğini.
📌Kimisi kendisine hizmet edilmesinden, kendisi için birşeyler yapılıyor olmasından hisseder sevgiyi.
📌Kimi küçük hediyelerden…
📌Sizin çocuğunuzun sevgi dili hangisi?
Sevmek, sevgiyi göstermek, sevgiyi hissetmek konularına farklı bir bakış açısı getiren “Çocuklar İçin Beş Sevgi Dili” kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Annelik hissi içgüdüsel midir? Her anne çocuğunu kucağına aldığında ağlar mı? bilmem ama annelik tecrübesinin bir kadını sonsuza dek değiştirdiği kesin.
Bu kitap işte bu psikolojik süreci bilimsel açıdan detaylı bir şekilde anlatıyor. Taze annelere ve anne olacaklara tavsiyem olsun. Hatta annenin işe dönüşü, babanın rolü gibi konularla da taze olmayan anne-babalara da hitap ediyor 🙂
Takip etmekten büyük keyif aldığım ve çok şey öğrendiğim Dr. Bahar Eriş ve Mümin Sekman’ın “Çocuklar Nasıl Başarır?” kitabı, tam anlamıyla bir bilgi seli. İçinde inatçı çocukla başa çıkmaktan, irade gücünün nasıl geliştirileceğine, genlerin etkisinden, iyi alışkanlıkların nasıl yerleştirileceğine kadar pek çok konu araştırmalarla anlatılıyor. Açıkçası bu kitaptan, 5 kitap daha çıkardı. 🙂 Öğrenme aşkı hiç bitmeyen anne-babalara tavsiyem olsun. İyi hafta sonları..
Bugüne kadar Derin’e okuduğum kitaplar arasında en sevdiklerimden biri bu kitap. “Uyuyamıyor musun, Küçük Ayı?” bir türlü uyuyamayan Küçük Ayı’yı sonsuz bir sabır ve şefkatle uyutmaya çalışan Büyük Ayı’nın hikayesini anlatıyor
ve bence çocuklardan çok biz büyüklere mesajları var, Uyku öncesi için son derece ideal.
Çocuğunuzun kütüphanesi için edininiz.
- 1
- 2